Geçtiğimiz hafta meydana gelen depremin ardından ülkede korku ve panik hakimdi. Ancak, bu olayın en dikkat çeken anlarından biri, bir yemekhanede yaşandı. Çeşitli unvanlara sahip olan insanlar, felaket anında nasıl farklı tepkiler verdiklerini gözler önüne serdi. Bazıları hemen olay yerinden kaçarken, bazıları ne olursa olsun yemeklerini bırakmadı. O anki karmaşa, birçok kişinin aklında silinmeyecek anılarla yer etti.
Deprem, yer sarsıntılarıyla birlikte insanların alışveriş merkezi, ev veya çalışma alanı gibi yerlerde ani bir korkuya kapılmasına neden olmaktadır. Yemekhanede gerçekleşen bu deprem anında, çeşitli meslek gruplarından ve farklı yaş gruplarından insanlar bir araya gelmişti. Kimi aniden bayıldığı için yere yığıldı; kimi ise çaresizlik ve korkuyla panik halde yemekhaneden kaçtı. Deprem anının getirdiği karmaşanın ortasında, dikkat çekici olan bir başka durum ise, bazı insanların yemeklerini bırakmamayı tercih etmesiydi.
Panikanın başlamasıyla, pek çok kişi refleks olarak dışarıya doğru koşuya başlarken, bazıları diğerlerine yardımcı olmaya çalıştı. Ancak, dikkat çeken bir noktada, hiç kimsenin yeterince dikkate almadığı bir grup vardı; o da yemeklerini bırakmayan bireylerdi. Sarsıntılar sırasında, yemeklerini bitirmek için mücadele edenler, çevrelerinin koşuşturmasını göz ardı ederek, tabağındaki yemeği savunuyorlardı. “Yerken bile sarsıldık” diyenler oldu, bu da endişe verici durumun nasıl sıradan bir anı haline geldiğini gösterir gibiydi.
Yemek yeme eylemi, insan psikolojisinde derin bir yere sahiptir. Yemekhanede yaşanan bu olay, toplumun stres altında nasıl davrandığını ve aynı zamanda bireylerin bu tür acil durumlarda nasıl tepkiler vererek birbirlerine bağlılık gösterdiğini bir kez daha ortaya koydu. Depremden birkaç saat sonra yapılan anketlerde, yemeklerini bırakmayan insanların büyük bir kısmı, bu davranışı aslında olayın verdiği korkunun bir yansıması olarak değerlendirdiler. Onlar için, o yemek masasında kalmak, belirsizliğe karşı bir tür kendilerini güvence altına alma eylemi gibiydi.
Yaşanan bu olay, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın ve kavramların yeniden ele alınmasını da sağladı. İnsanlar, zorlu zamanlar geçirdiklerinde bile günlük yaşamlarında alışkanlıklarını sürdürebilmenin yollarını arıyorlardı. Bu da, bireylerin geleneksel kültürel değerlerinin ve mmikleri sürdürme isteğinin ne kadar önemli olduğunu gösterir nitelikteydi. Bazı kişiler, başkalarının hayatlarını kurtarma çabası içerisine girerken, diğerleri kendi içlerinde meydana gelen staleiptik ve travmatik durumu aşmak için yemek masasında kalmayı tercih ettiler.
Bu durum, aslında insanın hayatta kalma içgüdüsünün ve alışkanlıklarının nasıl bir araya gelebileceğini de gözler önüne seriyor. Yemek saatleri, insanların en sosyal zamanlarından biridir; dolayısıyla, yemek yerken yaşanan bir deprem, yalnızca fiziksel bir tehlike değil, aynı zamanda sosyal ilişkiler ve insan ruhu üzerine derin etkiler bırakabilecek bir durumdur.
Sonunda, bu olay, deprem anında ve sonrasında yaşananların sadece kısa süreli bir korku ve panik anı olmadığını, aynı zamanda karşılıklı bağların yeniden şekillendiği, ilişkilerin derinleştiği ve insanların duygusal dayanışma gücünün arttığı önemli bir deneyim olduğunu ortaya koydu. Yemekhanede yaşanan bu anıyı, herkesin kendi bakış açısıyla değerlendirmesi ve bir ders çıkarılması gereken bir durum olarak görmekte fayda var.